birbirine bakmak

birbirine bakmak
li hev nihêr

Türk-Kürt Sözlük. 2013.

Игры ⚽ Нужно решить контрольную?

Look at other dictionaries:

  • TENAZUR — Birbirine karşı olmak. Simetri hâli. * Bakışmak. Bir iş hususunda birbirine bakmak …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • TATALU' — Birbirine bakmak. Gözlemek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • bakışmak — nsz, le 1) İki veya daha çok kimse birbirine bakmak Ev halkı birbirlerine bakışıyorlar, söyleyecek söz bulamıyorlar. S. M. Alus 2) Kaçamak ve gizli olarak birbirine bakmak Eniştemle mürebbiyenin birbirine nasıl bakıştıklarına hiç dikkat ettin mi? …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • ağız — 1. is. Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü 2. is., ğzı, anat. 1) Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk 2) Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü Küçük bir ağız. 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • dik — sf. 1) Yatay bir düzleme göre yer çekimi doğrultusunda bulunan, eğik olmayan Sağlam yapılı, dik duruşlu bir gençti o yıllarda. N. Cumalı 2) Yatık durmayan, sert Dik saç. 3) Sert, kalın, tok (ses) Sesi dik ve küstahtı, söylediklerini aşağı salonda …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • karışmak — e 1) İki veya ikiden çok şey bir araya gelip birbirinin içinde dağılmak, birbirinin içine girmek Araba sallana sallana içim bağrım birbirine karıştı. H. R. Gürpınar 2) Düzensiz, dağınık olmak Yanıma her tarafı titreyerek sapsarı, sakal bıyığa… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • şaşı — sf. 1) Birbirine paralel görme ekseni olmayan (göz veya kimse) Üstelik de şaşı olan bu çocuğu ne diye tutup göndermişlerdi? E. E. Talu 2) zf. Gözlerini çarpıtarak Şaşı bakmak. Atasözü, Deyim ve Birleşik Fiiller şaşı çakır demektense kör de de… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yol — is. 1) Karada, havada, suda bir yerden bir yere gitmek için aşılan uzaklık, tarik 2) Karada insanların ve hayvanların geçmesi için açılan veya kendi kendine oluşmuş, yürümeye uygun yer Bahçeleri bahçelere toprak yollar bağlardı. Ç. Altan 3)… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Share the article and excerpts

Direct link
Do a right-click on the link above
and select “Copy Link”